Tevazu alçak gönüllüğü ifade ederken, ön yargısızca yanılgıyı ve her şeyin cevabının bizde olmadığını kabul edebilme yetilerini ihtiva eder. Sahip olduğumuz statüden ve belirli yeteneklerimizden dolayı başkalarından üstün olduğumuzu düşünme hali ise kibirdir ve alçak gönüllülüğün zıttını ifade eder. Otantik liderler tevazu sahibidir.
Dalai Lama ve Desmond Tutu’nun kitabı The Book of Joy’da bahsedilen sevincin 8 temel taşlarından zihne dair ikinci ve üçüncü nitelik Tevazu ve Mizahtır.
(Sevinçli bir yaşamın sekiz temel taşına linkteki yazımdan ulaşabilirsiniz: Aralık: Sevinç & Mutluluk Ayı)
Kitap sevinç ve neşe dolu bir hayat için tevazunun ve mizahın elzem olduğunun altını çiziyor ve bu iki niteliğin İngilizcelerinden yola çıkarak ortak etimolojik köküne açıklık getiriyor.
Mizah (Humor), tevazu (Humility) ve insanlık (Humanity) kelimelerinin kökü Latince toprak demek olan Humus’dan gelmektedir. Mütevazılığın ve sürdürülebilirliğin temsili toprak, her üç kelimenin de ortak noktası ve kaynağıdır. İnsanın kendine gülebilmesi için belli bir alçak gönüllülüğe sahip olmak gerekiyor diyor Dalai Lama ve kökleri bir olan bu iki insani niteliği şöyle anlatıyor:
"Tevazu kelimenin tam anlamı ile bizi toprağa bağlayan bir erdemdir. Hiçbirimiz insani özelikler olan gurur ve egodan muaf değiliz ama hakiki kibrin güvensizlikten geldiğini bilmek gerekir. Başkalarından daha büyük olduğumuzu hissetme ihtiyacı, daha küçük olduğumuza dair dırdır eden korkulardan kaynaklıdır. Hepimiz eşit derecede özünde değerli olduğumuzu fark ettiğimizde, kendimizi başkalarından daha iyi ya da daha kötü hissetme durumunda kalmayız."
Bazen tevazuyu çekingenlik ile karıştırıyoruz; bu ikisi arasındaki farkı da şöyle açıklanıyor: "Tevazu, sahip olduğumuz potansiyelin farkına varmamıza ve bu sahip olduğumuz armağanlarımızı kullanabilir olmamıza yarar. Aynı şekilde, başkalarının armağanlarını da takdir etmemizi sağlar ancak bu, kendi armağanlarımızı inkâr etmeniz ya da onları kullanmaktan çekinmeniz gerektiği anlamına gelmemelidir."
"Hepimiz kendimize özgü varlıklarız, en iyisi olmasak bile ihtiyaç duyulan ya da orada olan siz olabilirsiniz."
Dalai Lama: "Bazen de kendimizi her şeyin merkezinde görebiliriz; İşte tevazu bize insan olarak her şeyi çözemeyeceğimizi ya da hayatı tüm yönleriyle kontrol edemeyeceğimizi fark etmemizi sağlar. Sosyal varlıklarız ve yaşam içinde başkalarına ihtiyaç duyarız. Bağımsız ya da kendine yeterli olmak için değil, birbirine bağlı, karşılıklı destek vermek için yaratılmış varlıklarız." diyor ve kendimizi rollere kaptırmamayı ve rollerin gelip geçici olduğunu şu sözle hatırlatıyor;
(Arrogance is the confusion between our ‘temporary’ roles and our fundamental identity.)
Dalai Lama, tevazu üzerine kadim bir Tibet sözünden bahsediyor; "Bilgelik yağmur suyu gibidir—her ikisi de alçak yerlerde toplanır." Bahar geldiğinde, çiçekler nerede ilk başlıyor açmaya? İlk önce tepelerde mi yoksa vadilerde mi? Önce alçak yerlerden tabii ki. Benzer şekilde alçakgönüllü kalırsanız, öğrenmeye ve gelişmeye devam etme olasılığı vardır diye bu sözü güzel bir metaforla anlatıyor.
Latince yine toprak kökünden gelen mizah için Dalai Lama şunları söylüyor:
Mizah sosyal bariyerleri yok eden çok temel bir insani değerdir.
Hayatı, şakalaşarak, neş’e ile bol bol gülerek, içten kahkahalar atarak geçirmekten daha güzel ne olabilir. Canımızı sıkan olaylara gülümseyerek bakabilmek zihnen büyük bir rahatlama sağlarken, belirsizlikleri kabullenmemizi kolaylaştırır. Hayatı da, kendimizi de o kadar da ciddiye almadan kalbimizi şöyle ferah tutabilsek en güzeli.
(I believe very fervently that one of the ways of getting into the hearts of people is the capacity of making them laugh.)
Bu sözünü Desmond Tutu şöyle açıklıyor: "Eğer insanları bir araya getirmeyi arzuluyorsanız bunu iğneleyici bir şekilde veya başkalarını alçaltıp sizi yükselten bir mizah anlayışı ile yapamazsınız. Küçük düşürücü olmayan mizah, herkesin kahkaya katılması için çok güzel bir davettir."
Bu anlatılar bana topraklarımızın kadim bilgelerinden tevazunun ve mizahın simgelerinden Nasrettin hocayı ve onun HİÇLİK MAKAMI hikayesini hatırlattı:
Nasreddin Hoca’ya sormuşlar: “Kimsin?”
“Hiç” demiş Hoca, “hiç kimseyim.”
Dudak bükülüp önemsenmediğini görünce, sormuş Hoca:
“Sen kimsin?”
“Mutasarrıf”ım’’ demiş adam kabara kabara.
“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş Nasreddin Hoca.
“Herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam…
“Daha sonra?..” diye üstelemiş Hoca.
“Vezir” demiş adam.
“Daha daha sonra ne olacaksın?”
“Bir ihtimal sadrazam olabilirim.”
“Peki ondan sonra?”
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp “Hiiiç.” Demiş “Daha niye kabarıyorsun be adam, demiş Hoca… Ben şimdiden, senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım.’’
Bizi her şeye rağmen güldürebilen, gerçekleri gülümseterek bize hatırlatan, mizahı topraklarımızda yaşatmış ve yaşatan tüm mizah ustalarımıza da bu arada saygı ve minnetlerimi sunmak istedim.
Tevazunun ve mizahın topraklarımızda her daim yaşaması ve yaşatılmasını, yaşamın bol bol içten kahkahalarla dolmasını diliyorum.